Türkiye’deki tüketici ‘survivor’. Bu tespit Ipsos hisselerini devrettikten sonra İNGEV’i kuran Vural Çakır’a ait. Çakır Türkiye’de tüketicinin darbeye, terör saldırılarına rağmen paniğe kapılmayıp normal hayatına devam ederek survive ettiğinin altını çizdi. Vural Çakır, tüketicinin bu anlamda büyük sorumluluk gösterdiğini vurguladı.
“Başka bir ülke olsa marketler yağmalanır, bankalardan paralar çekilirdi” diyen Vural Çakır, “Bunun ardından terör eylemleri oldu, tüketici yine her şeyi normal tutmaya devam etti, aşırı tepki vermekten kaçındı. Her görüşten insan ne gerekiyorsa onu yaptı. İnsanlar bu garip sürece farklı tepki verse şu anda başka bir ekonomik noktada olabilirdik” tespitini yaptı.
Çakır’a göre bundan sonra artık bir perspektif verilmesi gerekiyor: “Artık insanlar normalleşme ile ilgili bir perspektif bekliyor. OHAL şu zaman bitecek, ekonomi ile ilgili şöyle bir süreç işleyecek gibi… Teknik programların ötesinde asıl meseleye dokunan, ihtiyatlı tüketim davranışına yol açan, yatırımı erteleten ortamın düzeltilmesi, sistemin normalleşmesi için bir şeylerin yapılması gerekiyor.”
Ulusal birliğimizin çimentosu tüketim
► Zor bir yılın ardından geriye dönüp baktığınızda tüketici davranışlarından sizi en çok ne şaşırttı 2016’da?
Türkiye’deki tüketim davranışları siyasi krizlerden az etkileniyor. 15 Temmuz’da yaşananlar, başka bir ülkede yaşansa muhtemelen marketler yağmalanır, bankalardan paralar çekilirdi. Türkiye’de ise çok kısa bir tepkiden sonra tüketici normal günlük hayata adapte oldu. Genel olarak Türkiye’de insanların siyasi ortamdan etkilenme düzeyi düşük, bir alışkanlık durumu söz konusu. Günlük hayatı sürdürme konusunda bir irade var, bu pozitif bir durum. Siyasi krizlerde panik olmuyorlar, dolayısıyla siyasi krizleri derinleştirecek davranışlarda bulunmuyorlar. Siyasal ortam görece olarak daha az etkiliyor ekonomiyi. İnsanlar çok çabuk normal hayatına döndü.
► Bu neden kaynaklanıyor, ‘biz neler gördük, neler atlattık’ güveni mi?
Evet o da var ama bence bu çok ciddi bir tüketim alışkanlığından kaynaklanıyor. Tüketim bizim ulusal birliğimiz, ortak değerimiz. Son 20-30 yılda biz toplum olarak tüketmeyi çok sevdik. Markalı ürün tüketmeyi çok sevdik. Bu bizi birleştiren, ulusal birliğimizin çimentosu diye şaka yollu söylediğim bir şey oldu. Tüketmeye olan ilgimiz, bu hayat tarzını daha ileri götürmeye olan hırsımızdan vazgeçmemeye çalışıyoruz. Ama buna rağmen tüketici ihtiyatlı bir tavır sergilemeye de başladı.
Tüketicilerin yüzde 67’si her ay taksit ödüyor
► Tüketicinin bu ihtiyatlı tavrı 2017’de ne kadar sürer sizce?
2017’de ihtiyatlı bir döneme gireceğimizi düşünüyorum. Tüketicilerin yüzde 70’i sabit gelirli. Kamu tarafında en fazla enflasyon kadarlık bir gelir artışı söz konusu. Bu refahı artıran değil, durum koruyan bir artış ve bunun satın almaya döndüğü yer sabit bir büyüme demek. Özel sektörde de zamlar yine enflasyon seviyesinde olacak gibi görünüyor. Refah artmayınca tüketici gelirinde oynayabileceği kalemlere bakıyor. Hane bütçesinin çok önemli bir kısmı gıda, haberleşme, konut. ulaşım gibi vazgeçilemeyen sabit giderlerden oluşuyor. Bu yüzde 70’i buluyor. Kalan alan ev eşyası, hazır giyim, dışarıda harcadığımız para kalıyor. Krizde ev eşyası, hazır giyim perakende ve otel, restoran harcamaları hemen etkileniyor. Sabit giderlerde ise ürün portföyü etkileniyor, fiyat avantajı daha fazla aranmaya başlanıyor. Marka portföyünü değiştirip değeri aynı ama fiyatı daha düşük markalara doğru bir arayış olduğunu görüyorsunuz. Son Bankalar Birliği rakamına göre 20 milyon insan tüketici kredisi kullanmış durumda. Dolayısıyla toplumun yüzde 67’si taksit ödüyor. Alanınız çok sınırlı.
Lüks segmentte düşüş olmaz orta üstte sorun yaşanacak
► Dar alanda kısa paslaşmalar…
Aynen. Tüketim portföyünü hafifçe değiştirip, tasarruf edebileceği yerden ederek kendine bir alan açmaya çalışacak. Sözünü ettiğim ev eşyaları, hane dışı tüketim ve hazır giyim işleriyle uğraşanlar ise tüketimlerinde daha ciddi oynamalar yapacaklar.
► Peki ya üst gelir grubu?
Yüzde 3-4 olarak hesaplanan üst gelir grubu ile iş yapan biriyseniz sorun yok. Orada büyüme devam edecek. En lüks segmentte bir düşüş olmaz ama onun bir altında, bizim üst orta dediğimiz segmentte yine büyüyememe sorunu olacak. En fazla sıkıntı çekecek olan segmentler orta ve orta üst. Yani özet olarak 2017’nin ilk 6 ayında siyasi gündemin çok ağırlıklı olacağını düşünürsek ihtiyatlı, zor bir 6 ay geçeceğini söyleyebiliriz. Sonrası ortamın nasıl sakinleştiğine bağlı.
Referandum olursa her şey ikinci yarıya ertelenir
► Siz de sonbaharda bir toparlanma mı bekliyorsunuz?
Burada yatırımcıların, ekonomik kararların rasyonel bir biçimde alındığına ikna olması çok önemli. Umuyorum ki bu en kısa sürede olur. Türkiye’nin ekonomik ortamının normal koşullara göre yönlendirildiği, siyaset ve ideolojinin etkisinin sınırlı hale geldiğini hepimizin görmesi lazım.
► Muhtemel referandum nasıl etkiler tüketiciyi sizce?
Sertleşen bir ortam yaratacak referandum. Ocak ve şubat ayları zaten hazırlıkların yapıldığı bir dönemdir, martta ürünler ortaya çıkar ve iletişim artar. Ancak tam da o dönem bir siyasi gerilimle geçerse, firmalar tüm planlarını referandum sonrasına öteleyecek ve ilk 4 ayı bu anlamda kaybedeceğiz. Herkes yatırım ve planlarını referandum sonuçlarının çıkacağı döneme erteleyecek. Referandum başkanlık sisteminin gerçekleşmesi ile sonuçlanırsa birçok yasal düzenlemeyi de gerektirecek. Bu düzenlemelerin her biri bir tartışma konusu olacak ve ekonomi üzerinde çok ağırlıklı bir siyasi etki süreci başlayacak. Bu da önümüzdeki döneme dair en büyük bilinmezlik faktörü ve risk.
KÜÇÜLMEDE ‘SURİYELİ KATKISINA RAĞMEN’ VURGUSU
Vural Çakır, Türkiye ekonomik hayatına yaklaşık 3 milyon Suriyelinin dahil olduğunu, ekonomideki küçülmede ‘Suriyelilerin yaptıkları katkıya rağmen’ vurgusunu çok önemsediğini vurguladı. Çakır, “Bu insanlar Türkiye’de tüketiyorlar, ulaşım, gıda, telekom… Sadece 400 bini kamplarda ama geri kalanı şehirlerde tüketime dahiller. Türkiye bu yılı tüketim harcamalarında sabit fiyatlarla muhtemelen yüzde yarım küçülme, cari fiyatlarla ise yüzde 7-8 büyüme ile kapatacak. Bu da enflasyona yakın bir rakamı. 2.7 milyon Suriyeli dahil olmasına rağmen… Zaten önümüzdeki yıl Türkiye’ye gelecek yabancı paranın büyük bölümünün, mültecilere yardım için değişik kuruluşlar aracılığı ile geleceğini öngörüyoruz” diyor.
DEPRESİF HAL TÜKETİMİ KAÇINILMAZ OLARAK ETKİLİYOR
Rusya krizinin uzun sürmesi ve terör eylemleri ile turist sayısındaki yüzde 40’lık düşüş özellikle İstanbul’da giyim perakendesi ve ev dışı tüketimi çok ciddi etkiledi. Bu sektörler yerlilere kaldı. Yas psikolojisi ile depresif hal kaçınılmaz ve bu da tüketim davranışını etkiliyor. Çok fazla ışık görünmüyor. Ciddi olarak stratejik bir akla ihtiyacımız var.
BİR TEK KİŞİ BİLE “BİZ NEDEN AVRUPA KUPASI’NDAYIZ” DEMEZ
Avrupa Birliği ile ilişkiler önemli bir gündem. Tüketici bu cephedeki gerilime nasıl tepki veriyor? Vural Çakır bu soruyu Türkiye’de Avrupalılığın tartışılmaz bir kabul olduğunun altını çizerek yanıtladı: “’Derin Türkiye’ dediğim bir şey var. Derin Türkiye Avrupalı olduğumuz konusunda şüphe duymuyor. Hiç kimse bu Fenerbahçe niye final four’da diye sormaz, Beşiktaş’ın Şampiyonlar Ligi’nde ne işi var, ne güzel Asya Kupası var diye düşünmez. Milli Takımımızın Avrupa Şampiyonası’nda ne işi var diye kimse düşünmez. Türkiye topraklarının yüzde 90’ı Asya’dadır ama kimse bunu düşünmez. Derin Türkiye’de Avrupa ile simgeleşen insan hakları ve hukuk anlayışı içselleşmiştir. Avrupa Birliği ile ilgili günlük tartışmaların üzerine çıkarsanız, Türkiye’nin stratejik olarak seçtiği yolun bir simgesi o. Irak ya da Suudi Arabistan, ya da Çin istemiyor Türkiye’deki insanlar, Avrupa Birliği ülkesi olmak istiyor. AB ile gerginlik havası Türkiye’nin çıkarına işleyen bir şey değil ancak görünen o ki bizi gergin bir dönem bekliyor.”
TÜKETİMDE MUHAFAZAKARLAŞMAK
Bu referandum bir sistem değişimi için yapılacak, dolayısıyla daha sert, daha kopuşmalara aday olacak. Bu nedenle ekonomi açısından tehlikeli. Suriye’deki mücadele, terör örgütlerinin içeri doğru yaptığı ataklar… Bu noktada insanların tüketim davranışının muhafazakarlaşmasını bekliyorum.
KİMSE İNSANİ GELİŞME İLE ÇOK DA FAZLA İLGİLENMEZKEN
Vural Çakır, Ipsos hisselerinin tamamını satmasının ardından profesyonel yöneticilik görevinden de ayrılıp kurucusu olduğu İnsani Gelişme Vakfı’nın (İNGEV) yönetimine geçti. Neden şimdi? “Kimsenin insani gelişme ile çok da fazla ilgilendiği yok şimdilerde. Siyaset gündemi o kadar çok meşgul ediyor ki insani gelişmişlikle kimse ilgilenmiyor gibi ama çok önemli” diyen Çakır, Türkiye’de insanların yüzde 16-17’sinin sürekli yoksulluk içinde olduğunu söyledi. Konuşulan bütün rakamlar ortalama, ancak 13-14 milyon insan sürekli yoksulluk içinde, işsizlikteki artış yakıcı bir sorun.
“Bunun sosyal yanı henüz ortaya çıkmadı ama orada çok büyük bir problem var” diyen Çakır önümüzdeki dönem gelir dağılımdaki eşitsizliğin ve gençlerdeki işsizliğin yarattığı sorunları daha fazla konuşacağımızı vurguladı. 2.7 milyon mültecinin sadece 15 bini çalışma izni almış durumda, gerisi çok kötü şartlarda… Bu ortam insani gelişmeye yönelik araştırmaları önemli hale getiriyor. Bu paralelde çalışıyor İNGEV. Çakır, şimdilerde 150 ilçeyi insani gelişme açısından sıralayacak bir araştırmayı bitirmek üzere olduklarını, her yıl tekrarlayacakları bu endeksin ilkini ocak ayı içinde açıklayacaklarını söyledi.
İnsanların belediyelerinin gelişimini takip edebileceği bir endeks olacak bu. Çakır, 50 değişken ve çok sayıda alt endeksle önemli bir çalışmaya imza attıklarını söyledi. Vural Çakır, İnsani Gelişme Endeksi – Kamuoyu (İGE-K) adını taşıyan bir araştırma daha yürüttüklerini, bunda da bireylerin insani gelişme algısını ortaya koyacaklarını anlattı. Sur olaylarının Dıyarbakır’a etkisi ile ilgili bir çalışma da yürüttüklerini anlatan Çakır, mültecilerle ilgili bir çalışmalarının daha olduğunu söyledi.
Dünya Gazetesi, 6 Ocak 2017 Cuma
Ropörtaj: Özlem Ermiş Beyhan
Add a Comment