08 Nisan 2025 Salı – Pera Müzesi

PROGRAM

Master Of Ceremony: Kübra Par

19.00 – Hoş Geldiniz / Peracafe Kokteyl

20.00 – Açılış & Video Gösterimi

20.05 – Açılış Konuşması / Vural Çakır

20.20 – Ödül Töreni

  • Defne Kadın Kooperatifi
  • Pelin Baykan (Anlatan Eller) – Yasemin Kireç (Anadolu Meraları)
  • Hacer Foggo (Derin Yoksulluk Ağı)
  • Nejla Işık (Akbelen Orman Savunması)
  • Delal Dink (Hrant Dink Vakfı)
  • Sema Genel Karaosmanoğlu (Hayata Destek Derneği)
  • Müge Aydın (Arsuz Kadın Kooperatifi) – Yousra Khamis (Bilsan Atölye)
  • Ruşen Yücesoylu Karakaya (İSİAS Adalet Nöbeti)
  • Sedef Erken (İstanbul Otizm Gönüllüleri Derneği)
  • Esma Yılmaz, Mina Demirtaş, Şükrü Necati Şahin (Kızıl Goncalar)

Defne Kadın Kooperatifi

Kadının Güçlenmesi Kategorisi

Depremin yıkıntıları arasında yeni bir hayat kurmak için, güzel vaatlere değil birbirlerine dayandılar. Her şeye rağmen hayallerini kaybetmediler. Sadece üretmekle kalmadılar; birbirine sahip çıkan, bilgi ve kaynak paylaşan, dirençli bir sistem kurdular. Kadının emeğini görünür kıldılar.

Onlar kendi güçlerini göstermeye başladıkça, yerel kalkınma da başka bir anlam kazandı. Her biri hem kendisinin hem mahallesinin hikâyesini kooperatifleri ile yeniden yazdı.

Oralara yolunuz düşerse yalnızca ürün değil; bir felaketten sonra doğan cesaretin, emeğin ve kararlılığın izlerini görürsünüz. Çünkü bazen küçük bir mutfak, büyük bir dönüşümün kalbidir. Kooperatif, sadece bir ekonomik faaliyet değil daha adil bir toplum için yol haritasıdır.

Pelin Baykan (Anlatan Eller)

Sosyal İnovasyon Kategorisi

Sessizliğin içinden yükselen eller, bir dilin ötesine geçerek bir toplumun kapsayıcılığını yeniden tanımladı. Sessiz yaşamak zorunda kalmış bireyler için, hayatı anlayabilmenin ve anlatabilmenin yeni yolları yaratıldı.

Bu sadece bir çeviri değildi; bir eşitlik inşasıydı. İşaret dilinin sahneyle, kamerayla, eğitimle buluştuğu bu yolculukta; erişilebilirlik bir lütuf değil, temel bir hak olarak kabul edildi.

Toplumun her kesiminde farkındalık büyüdü, görünmeyen görünür oldu. Ve bu görünürlük, yalnızca erişim değil; temsilin, aidiyetin ve özgüvenin de kapılarını araladı.

Her yeni anlatımda, başka bir kalp daha duyulabilir oldu. Eller, kelimelerden az konuşmaz; doğru yönlendirildiklerinde bir toplumun vicdanını işaret ederler.

Yasemin Kireç (Anadolu Meraları)

Sosyal İnovasyon Kategorisi

Bir tohum, yalnızca filizlenmek için değil; geleceğe bir söz bırakmak için toprağa düşer.

Anadolu’nun bereketli ama yorgun topraklarında, bu sözü tutanlar vardı. Doğayla savaşmayan, onunla uyum içinde üretmeyi seçenler…

Hayvancılıktan tarıma, iklim krizine karşı gıda egemenliğini savunan bu yaklaşım, sessiz bir tarımsal devrimin kapısını araladı. Büyük ölçekli endüstriyel sistemlere karşı, küçük ama dirençli bir çabanın sesi duyuldu.

Tohumun, meranın, otlakların ve doğanın hakları dile geldi. Bu sadece bir tarım yöntemi değil; insanın doğayla kurduğu etik ilişkiye dair güçlü bir çağrıydı. Gıda için doğayı sömürmeden yaşamanın mümkün olduğu ispat edildi.

Bugün her sürdürülebilir üretim modelinde, o ilk adımın izleri var. Ve her sağlıklı toprak parçasında, bir kadının inancı, bilgeliği ve doğaya duyduğu sevgi saklı.

Hacer Foggo (Derin Yoksulluk Ağı)

Eşitsizliklerle Mücadele Kategorisi

Kira ödenemediği için taşınılan evler, su sayacından okunan yoksulluklar, çocukların boş beslenme çantaları…

Ve hepsi birer istatistik değil, gerçek bir hayat hikayesiydi. Görünmeyenleri görünür kılmak isteyen bir ses, şehirlerin arka sokaklarında dolaşırken sadece yardım götürmedi; bir adalet talebini de taşıdı.

Bir ağ kurdu; yoksulluğun derinliğini anlatan, anlatmakla kalmayıp değiştirmek isteyen bir ağ. Şimdi artık bazı çocukların beslenme çantasında bir dilim umut varsa, bu ısrarlı sesin, vazgeçmeyen yüreğin katkısı büyük.

Her kapıyı eşit açmayan bir şehirde, yoksulluğun kalıplaşmış sessizliğini bozan o ses, sadece ihtiyaç listelerini değil, onur mücadelesini de kayıt altına aldı.

Çünkü bir sofranın başına utanmadan oturabilmek, sadece karın doyurmak değil; insan onurunun, toplumsal eşitliğin ve hak temelli bir yaklaşımın da en sade tezahürüdür.

Nejla Işık (Muğla Akbelen Orman Savunması)

Sürdürülebilir Çevre Kategorisi

İster otel ister maden hiçbir yatırım bir ormandan daha değerli değildir, ormanı savunmak bütün canlıları ile birlikte hayatı savunmaktır.

Bazen kolluk kuvvetlerinin gölgesinde, aylarca ormanı iş makinelerinin saldırısına karşı koruyan örnek insanların elinde yalnızca pankart değil, tarih, kültür ve gelecek vardır.

Bir ağacın gölgesi yalnızca serinlik değil; bir halkın hafızası, bir çocuğun geleceği, kuşakların yaşam hakkıdır.

O yüzden toprağa düşen her tohum, sadece filizlenmek için değil, bu direncin ve sevdanın hikâyesini taşımak için yeşerir. Çünkü doğayla kurulan bağ, insanın kendisiyle kurduğu en eski ve en derin bağdır.

Delal Dink (Hrant Dink Vakfı)

Sosyal Uyum Kategorisi

Bazı yaralar yalnız bir aileyi değil, bir halkı susturur. Ve bazen, o sessizliği bölmek cesaret ister; çünkü adaletin sesi en çok susturulmak istendiği yerde yankılanır. Bir kaybın ardından gelen yas, zamanla bir hafıza mücadelesine dönüştü.

Acıdan bir arşiv kuruldu, yok sayılanlardan bir diyalog masası. Kelimelerin en çok yaklaştığı yer, duyguların dillere döküldüğü o kırılgan ama kararlı alandı. Bu çaba yalnızca geçmişin izini sürmekle kalmadı; birlikte yaşamın mümkün olduğuna, farklılıkların yan yana durabildiğine dair bir inanç inşa etti.

Sessizliği konuşmaya, korkuyu anlamaya, ön yargıyı çözmeye adanmış yıllar; yalnızca bir hatırayı değil, bir barış fikrini diri tuttu.

Bugün, onun adını taşıyan o yolculuk, sayfalarca rapordan, onlarca panelden, binlerce adımdan oluşan kolektif bir vicdan çalışması haline geldi. Acıyı güzelleştirmeye değil, hatırlatmaya adandı. Çünkü adalet, yalnızca mahkeme salonlarında değil; toplumun ortak hafızasında, her gün yeniden kurulur.

Sema Genel Karaosmanoğlu (Hayata Destek Derneği)

Deprem Bölgesinde Yeniden İnşa ve Geçim Kaynakları Kategorisi

Bazı yollar, kriz anlarında açılır. O yolların başında, umutsuzluk yerine dayanışma kuran insanlar vardır. Bir selin, bir depremin, bir sınırın ötesinde bekleyen çaresiz bakışlarla karşılaştığında, acil bir gıda kolisinden uzun vadeli çözümler çıkarabilen, herkes gittiğinde de orada kalan insanlar…

Afet anlarında hızla yükselen sesler, zamanla yerini sessiz unutuluşa bırakır. Ama onların yolu hep devam etti. Çünkü dayanışma, anlık bir refleks değil; sürdürülen bir sorumluluktu.

O, çadır kentlerde bir çocuğun yüzündeki tebessümde, insanların yeniden ayağa kalktığı üretim atölyelerinde bir iz bıraktı. Afet bölgesinde sımsıkı tutulan bir el, bir köyde açılan bir eğitim merkezi, kriz sonrası kurulan bir geçim kaynağı… Hepsi, o uzun soluklu emeğin parçalarıydı.

Müge Aydın (Arsuz Kadın Kooperatifi)

Yeniden İnşa Özel Ödülü

Bir kadının hayalini, bir felaketin enkazı durduramadı. Tüm kent susmuşken, o elini hamura, emeğini toprağa, inancını kadınlara verdi. Bir kıyı kasabasında kurulan o küçük sofra, zamanla onlarca kadının emeğiyle büyüdü, çeşitlendi, çoğaldı.

El birliğiyle yapılan reçeller, sabunlar, sofralar sadece geçim değil; yeni bir dayanışma kültürünün de simgesiydi. Bu üretim zinciri, salt ekonomik bir kalkınma değil, aynı zamanda bir onur inşasıydı. Kadınlar kendi ayakları üzerinde durmaya başladıkça, yerel kalkınma da başka bir anlam kazandı.

Her biri hem kendisinin hem mahallesinin hikâyesini yeniden yazdı. Ve o hikâye, dayanışmanın yarattığı güvenle kuşaktan kuşağa aktarılan bir direnişe dönüştü.

Bugün o kıyı kasabasına yolunuz düşerse, yalnızca ürün değil; bir felaketten sonra doğan cesaretin, emeğin ve kararlılığın izlerini görürsünüz. Çünkü bazen küçük bir mutfak, büyük bir dönüşümün kalbidir.

Yousra Khamıs (Bilsan Atölye)

Yeniden İnşa Özel Ödülü

Kırık dökük valizlerin içinde sadece birkaç eşya değil, koca bir hayat saklıydı. Yerinden edilmişliğin ağırlığını, yabancı bir ülkede, yabancı bir şehirde ayakta kalma telaşını, dil bilmeden üretmeye çalışmanın yükünü taşıyan bir kadın; kendi elleriyle hem geçimini sağladı hem de başkaları için bir yol açtı.

Bir atölye, onun için sadece iş yeri değil; güvenli bir alan, hayalini gerçeğe dönüştürdüğü bir sığınaktı. O ürünler yalnızca kumaş ve iplikten ibaret değildi; her biri bir varoluş mücadelesinin sessiz tanıklarıydı.

Üreten eller çoğaldıkça, kadınlar yan yana geldikçe, küçük bir atölye bir topluluğa, bir topluluk bir imkâna dönüştü. O emek, hem göçün, depremin zorluğunu taşıdı hem de dayanışmanın gücünü büyüttü.

Bugün o atölyeye adım atan herkes, emeğin sınır tanımadığını, bir kadının hayalinin şehirleri dönüştürebileceğini hisseder. Çünkü umut, bazen bir dikişin ucundadır; dikildikçe güçlenir, büyür, ilham olur.

Ruşen Yücesoylu Karakaya (İsias Adalet Nöbeti)

Hak Temelli Çalışma Kategorisi

Gazi Mağusa Türk Maarif Kolejinin iki yıldız voleybol takımı da maçlarını kazanmıştı. O pazar akşamı, 39 yıldız çocuk, günün mutluluğu ve sonraki turun heyecanı ile, Adıyaman İSİAS Otel’de uykuya daldı. Sonra, onlara Şampiyon Melekler adı verildi.

İmar uygulamalarının izin verdiği, belediyelerin ruhsat verdiği, yapımcılarının ve işletmecilerinin sorumluluk taşıdığı otel tamamen yıkılmıştı. 6 Şubat depreminde yıkılan benzer birçok yapı gibi. Sorumluluğun sadece bir siyasi iletişim faaliyetinden ibaret kaldığı, kimsenin üstlenmediği Bolu’daki otel yangını gibi.

Şampiyon Meleklerin aileleri ve çevreleri o felaketin ardından İSİAS Adalet Nöbetini başlattılar. Adaletin gerçekleşmesi, sorumluların açığa çıkması ve konunun zamanın girdabı içinde kaybolmaması için ısrarla takipteler. Kuşkusuz acılar telafi edilemeyecek.

Ama İSİAS Adalet Nöbeti gibi örneklerle ihmallerin peşini bırakmayıp sorumlulukların açığa çıkmasını sağlarsak başka felaketlerin önüne geçebilir, daha adil bir toplum olabiliriz.

Sedef Erken (İstanbul Otizm Gönüllüleri Derneği)

Kapsayıcılık Kategorisi

Kimi zaman bir bakışın eksikliğiyle, kimi zaman bir sınıf arkadaşının sorusuyla yüzleşilen yalnızlık… Uzun koridorlarda dolaşan sayısız dilekçe, reddedilen okul kayıtları, eşitlikten uzak sistemler…

Ama yılmayan bir anne vardı. O anne, kendi çocuğuna hak ettiği yaşamı sunabilmek için yola çıkarken binlerce çocuğun kaderini değiştirecek bir yol açtı. Yalnızca bir hak savunucusu değil, bir sistem kurucusu oldu.

Bugün pek çok aile, o mücadelenin sessiz kahramanına çok şey borçlu. Çünkü o, çocuğuna bir yer ararken binlerce çocuğa yer açtı. Bugün hala bir sınıf kapısında bekleyen, bir doktor randevusuna hazırlanan ya da bir rehberlik odasında soru soran her ebeveynin ardında, onun cesaretinin sesi çınlar.

Bu ses, sadece bir annenin değil, kendi çocuğu için mücadele ederken bir toplumun dönüşümünü başlatan öncünün sesidir. Ve ne zaman bir çocuk kendini olduğu gibi ifade etme hakkını yaşarsa bu ses orada yankılanmaya devam eder…

Esma Yılmaz, Mina Demirtaş, Şükrü Necati Şahin (Kızıl Goncalar Dizisi)

Kapsayıcılık Kategorisi

Yıllarca birbirinin uzağına itilen, ya tamamen kutsanan ya da tamamen dışlanan iki dünya… Oysa iki yakanın ortasında gerçek bir hayat vardı. Bir tarafı inançla, diğer tarafı sorguyla büyüyen çocuklar… Aynı şehirde yaşayıp birbirine temas edemeyen aileler… O, tam da bu ayrıksı çizgide doğdu. O çizgi, zamanla bir yarığa değil, bir köprüye dönüştü.

Kutsallıkla sekülerliğin, gelenekle bireyselliğin, korkuyla sevginin iç içe geçtiği bu hikayede; kimse mutlak iyi ya da mutlak kötü değildi. Her karakter, kendi çelişkileriyle, inançlarıyla, kayıplarıyla sahnedeydi. Ve o sahne, toplumun gözlerini daha önce bakmadığı yerlere çevirdi. Bir tarikat odasından bir üniversite kampüsüne, bir çocuğun hayalinden bir annenin yası içinde dönen o anlatı; dışarıda bırakılanların, susturulanların, anlamak isteyenlerin  sözcüsü  oldu.  Farklılıklarımız  zaafımız  değil  zenginliğimizdi.

Kapsayıcılık, yalnızca kimsenin eksik bırakılmadığı bir anlatı değil; aynı zamanda ön yargının yerini meraka, öfkenin yerini diyaloga bıraktığı bir yüzleşmedir. O, bunu başardı. Çünkü farklı kimliklerin bir arada var olabileceği bir toplum hayalini bize gösterdi, cesaretle…

Ömer Madra

Prof. Fuat Keyman “Sürekli Başarı” Kategorisi

Bazı sesler vardır, sabahın erken saatlerinde radyodan süzülürken sadece şehirleri değil, zihinleri uyandırır. O ses, yıllar boyunca savaşsız bir dünya düşleyenlerin, doğayla barışmak isteyenlerin, insanın yeryüzündeki duruşunu yeniden sorgulayanların sesi oldu.

İklim krizi daha kimsenin ağzına tam yerleşmemişken o çoktan anlatmaya başlamıştı. Küresel adaletsizlikler, sessiz kalınan savaşlar, yok sayılan canlı türleri, unutulan hakikatler…

Her sabah o yayında bir notanın, bir cümlenin, bir sessizliğin içinde hakikat kendine yer buldu. Bilginin, mizahın ve vicdanın iç içe geçtiği yayınlar, sadece bir program değil; bir duruştu.

Bugün hâlâ o ses yankılanıyor. Çünkü zaman değişse de vicdan aynı kalır. O sesin ardında duran irade, bize şunu hatırlatıyor: Eğer bir kişi, ısrarla, inatla, sabırla doğru bildiğini söylemeye devam ederse; bir gün o sözler, toplumun ortak vicdanına dönüşür.

Ve işte tam da bu yüzden, bazı sesler sadece duyulmaz… Yaşar.